17 Kasım 2018

Mini yazı!

Cumartesi günüm evde bol ilhamlı ve düşünceler içinde geçiyor. İnstagram için yeni bir proje fikrim var. Hatta bu posttan sonra dönüp ona göz atacağım. Bakalım eğlenceli olacak gibi.
Bugün tüm gün evde takıldım ve sosyal medyadaki tüm mecraların cılkını çıkardım. Youtube, instagram filan. :) Uğur fotoğraf çekiminde ve evde yalnız kalan bir keçi olarak evin de temiz ve derli toplu olmasını fırsat bilip bol bol aylaklık yaptım. Yalnız şu an aşırı aç hissediyorum ve yemek için sevgili eşimi beklediğimden aparatif bir şeyler düşünüyorum. 
Bu arada hava inanılmaz soğuk değil mi yahu? Bu kış için acil kalın bir kabana ihtiyacım var. Markaların internet sitelerinde biraz tur atıp güzel bir şeyler arayacağım malum 23 Kasım Black Friday indirimleri var belki oraya denk getirip iyi bir şey bulup alırım. :) 
Yeni yıl yaklaşıyor ve biz geçtiğimiz günlerde yılbaşı ağacı süslerimizi aldık bile. Bu hafta sonu da ağacımızı kurarız diye düşünüyorum. En sevdiğim! :) 
Pekii yeni yıl ajandası alanlar kimler? Ben bu sene yeni bir marka deneyeceğim biraz risk aldım ama bakalım memnun kalacak mıyım. Geçen yıl Moleskine kullanmıştım Peanut serisinden çook sevmiştim. Ancak Moleskine ülkemizden çekildiği için ajandalarını hiçbir yerde bulmanız mümkün değil. 
Epey kırtasiye dolaştım ancak çok fazla çeşit bulamadım ajanda-planner konusunda. Niye öyle oldu dersiniz bu sene? 
Cumartesi günüme kitap okuyarak veya dizi izleyerek devam edeceğim sanırım. 
Bilinçli farkındalıkla ilgili bir şeyler okuyorum ve çok iyi geliyor bu aralar. Anksiyetem düşüşte ve bu da beni çok mutlu ediyor.
Ha bir de yeni merakım karavan videoları izlemek. Trail of us ve Gezigezive kanallarını duymadıysanız youtube üzerinden göz atmanızı tavsiye ederim. ^^

Kedili ev halleri;









14 Ekim 2018

Blog yazmaya çalışırken.

Moda'da Cafe Nero'dayız U. ile. Bir kadın karşısındaki orta yaşlı beyefendiye bağıra çağıra ve uzun siyah saçlarını savurarak hararetli bir şekilde iç döküyor. Arada bir "Benim görüştüğüm sayılı insan var, sen de onlardan birisin." diyerek şuh kahkahalar atıyor. Ben mi ben normalde blog yazmak için bilgisayarımı açmış ne yazsam diye düşünürken ve hiçbir şekilde dikkatimi toplayamazken neden zorluyorum ki sadece şu andan bahsetsem diyorum. U. karşımda bana gözlerini devirerek ne yapsak uyarsak mı der gibi bakıyor. Bende ise tık yok. Eylemsizlik ve aman boşver hali içerisindeyim.
Aslında oturduğumuz koltuklar çok rahat ve keyfim yerinde ancak yemek ve tatlının etkisiyle biraz pantolonum sıkıyor ve sanki nefes alamıyorum gibi. Nefes alamıyor gibi olunca biraz anksiyetem depreşir benim. Ara ara derin nefesler alıyorum ve temiz hava almak istiyorum. Dar kıyafetler, havasızlık, gürültü ve kokular sabrımı ve sakinliğimi çok zorluyor. Yine de kendimi yazıya vermeye çalışıyorum. 
Aslında bu duygulardan kaçmaya çalışmak daha yorucu. Bu aralar bilinçli farkındalık ile ilgili bir kitap okuyorum. Yeni başlayanlar için farkındalık ve meditasyon konularına değiniyor. Bu arada mekan iyice kalabalıklaştı. İnsanlar doluşunca bizim yüksek sesli teyzemiz biraz sustu gibi oh. 
Bu da benim için bir deneyim işte. Normalde blog yazılarını hep evde yazarım rahat bir şekilde. Ancak bir kafede hele ki hafta sonu ve gürültülü bir yerde yazılır mı sorumu cevaplamış oluyorum. Cevabı tahmin edersiniz. Aslında aklımda bir gün Salt Galata'ya gitmek var. Orada yazmak eminim çok keyifli olacaktır.  


Az önce yazıya ara verip U. ya fotoğrafımı çektirdim evet yine bir şeyleri kayıt altına alma aşkı. Hatta bugün yemek yediğimiz yerde de güzel fotoğraflar çektik onları da az önce paylaştım instagramda. Dikkatim sık sık dağılıyor yazı da bölünüyor haliyle. 
Şu bir şeyleri kayıt altına alma aşkı hakkında ne düşünüyorsunuz bu arada? Rahatsız olanlardan mısınız yoksa olağan karşılayanlardan mı? Mesela U. yani eşim beyefendi asla özel hayatını sosyal medyada paylaşmaz. Hatta benim de bazı paylaşımlarıma ne gerek var ki diye yaklaştığı oluyor. Ben birçok insandan daha az bağımlıyım ancak seviyorum paylaşım yapmayı da bunu inkar etmem komik olur. Peki neden seviyorum işte asıl mesele bu. Mutlu olduğumuzu ya da çok eğlendiğimizi ya da çok huzurlu olduğumuzu mu birilerine kanıtlamak istiyoruz yoksa başka bir şey mi? Bazı paylaşımların bana ilham verdiği doğru ama bir çoğu da kendimi gergin hissetmeme ve kıyaslamama sebep oluyor.
Bu arada bugün akşam yemeğimizi Moda'daki "Yer" isimli kafede yedik. Yemekler fena değildi ancak bir tık pahalı olduğunu söyleyebilirim. İçeride de benim çok severek takip ettiğim Akasya Aslıtürkmen ve bebişi vardı. Yoksa yoksa dedim bir vloga mı dahil olacaktık yanlışlıkla. :) 
Dört bir yanımız akıllı telefonlar ve kameralarıyla çevriliyken, çevremizde sağlıklı beslenmeyle kafayı bozmuş yogacı teyzeler cirit atıyorken ben sadece kendi içime döndüğüm sade ve dingin bir hayat yaşamak ve kendi küçük insan topluluğumla mutlu olmak istiyorum. Buna engel bir şey var mı yok! 
Artık bir topluluğa dahil olmaya çalışmak için kendinden ödün veren ve klonlanmış gibi hareket eden insanlardan yıldım. Reelde ve sosyal medyada dahil. Yakın zamanda yine bir insan detoksu yapacağım galiba hayırlısı. 
Kafam çok dağınık olduğu için ve tabi ki kalabalıkta blog yazmak adeta bir meydan okuma olduğu için konudan konuya atladığım ve saçmaladığım bir yazı olmuş olabilir. Affola! :) 
Yeni yazılarda ve farklı duygularda buluşalım.
Haydi iyi akşamlaaar. 


27 Eylül 2018

Kürkçü Dükkanına Dönüş


Ben yine buralara döndüm galiba. He beni ne motive etti derseniz Güneş'in yeni çoklu yazarlı bloğu diyebilirim. :) Şuradan bakabilirsiniz. http://depolari-bosaltiyoruz.blogspot.com/
Bir ara artık wordpress'te yazacağım demiştim ama ara yüzünü sevemiyorum bir türlü oranın. Bana nedense ciddi bir şey yapıyormuş yazdığım şeyler öyle üstün körü şeyler olamazmış kasılması yaşatıyor. Bir de içimden gelerek bir şey ummadan yazmayı çok özlediğimi fark ettim. Ne zamandır neden yazmıyorum inanın bilmiyorum. Oysa ki yazmak benim en sevdiğim şeylerden biriydi eskiden. Çok akıcı ya da çok edebi yazdığımı falan da iddia etmiyorum ama yazarak kendimi ifade etmeyi, blogda sizlere bir şeyler önermeyi ya da sadece gündelik işlerimden bahsetmeyi çok severdim. Hala da seviyorumdur belki bilmiyorum aylar oldu çünkü. :) 
Depoları boşaltıyoruz düşüncesi benim için güzel bir başlangıç olabilir diye düşündüm ben de. Özüme dönmeyi hissettiğim ve bir miktar kaybolduğum şu günlerde benim kürkçü dükkanım can bloğum imdadıma yetişti galiba. Ben yazmayı neden bıraktım?! Bunu düşününce şu an ilk aklıma gelen şu oldu: her şeyden bir beklenti içine girmek-kusursuzu aramak! Sosyal medya yine suçlu olacak ama öyle. İnstagramdan,  bloglardan ya da youtube üzerinden para kazanma hadisesi kafamı çok karıştırdı. Sadece o da değil bu hobisini işe dökmek, sevdiği şeyden para kazanmak hikayesi.(Hepimizin hayali belki de.) Bu nedenle bende böyle yazı konusunda acaba öyle bir ihtimal doğabilir mi kaygısı oluştu evet kaygı diyorum çünkü bu beni hedef belirleme ve o konsepte uygun yazı yazma konularında inanılmaz engelledi. Günlük şeylerimi kim ne yapabilir ki daha profesyonel bir şeyler bulmalıyım dedim ve benim canım hobim bir anda zorunluluk haline dönüşüverdi benim için. Oysa niye öyle bir beklentiye girdim ki sadece sevdiğim için bir şeyler paylaştığım ve bana özel bir yer olarak kalmaya devam etse olmaz mıydı? Neyse o kafadan kurtuldum en azından he ileride hayatımda başka şeyler olur hakikaten sevdiğim bir şey işim haline dönüşür o ayrı. Ama bunun hayatın doğal akışı içinde olmasını isterim ki kendimi bu anlamda germeme gerek olmamalı.
Son 1 saattir bloggerda kaçırdığım yazıları okuyorum. Burayı da bir elden geçirmek gerekiyor kimler var kimler gitmiş benim gibi hiç bilmiyorum.

Bende ne var ne yok derseniz iş konuları hala aynı, evlilik mükemmel, kedilerle başım dertte evde 2, bahçemizde 3 kedi var baktığımız bunun dışında bir de sahiplendirmeye çalıştığımız bir yavru kediş var, tekrar eğitim hayatına dönmeye karar verdim bu arada ve açıköğretim'den fotoğrafçılık bölümüne kaydoldum daha yepyeni, bunların dışında instagram'dan takip edenler bilir 21 gün şekersiz beslendim arada ufak tefek kaçamaklar oldu ama başardım ve 1 kilo verdim ve ilk kez iradeli bir şekilde bir hedefi yarıda bırakmadan bitirebildim galiba. :) Özetle bende durumlar bu. 
Burayı çok özledim, umarım tekrar kaybolmam ehehe belki burada yazılarımı hala takip edenler olduğunu görürsem motive olabilirmişim gibi geldi. :))






14 Nisan 2018

Yeni Blog Duyurusu

Miribaa,

Bir süredir kafa yorduğum wordpress olayını sonunda hayata geçirdim. Artık yeni yazılarımı mutlukeci.net adresinden ve yeni bloğumdan takip edebilirsiniz. Yıllardır blogspot'u kullanmış biri olarak yeni şeyler denemek en doğal hakkım değil de nedir? :) Yeni sayfamı nasıl bulduğunuzu ve fikirlerinizi de yazarsanız çok sevinirim. Bir süre yazıları buradan da duyurmaya devam edeceğim merak etmeyin haha eden varsa belirteyim dedim. Ama siz yine de okuma listenize mutlukeci.net adresini eklemeyi unutmayın!

Yeni yazı için link ve spoiler'lı görsel. :)

Yeni blog! >>> Tık!


16 Şubat 2018

Ne İzlesek? / Diziler

Son aylarda severek takip ettiğim ve izleseniz seversiniz diyeceğim dizileri şöyle aşağıya tatlış bir liste halinde bırakıyorum. Sonra detaylı olarak her biri hakkında söz vermiyim ama beelkiii yazarım. Özellikle merak ettikleriniz olursa yorum olarak bırakırsınız. :)

*Dark (10/10)

Neden mi 10? Çünkü neden olmasın?! Şaka şaka bu dizi acayip bi'şey. Çok popüler oldu baya patladı o yüzden kesin duymuşsunuzdur diye düşünüyorum. Duymadıysanız da açın azıcık fragman izleyin yorumlara bakın efem. Bu dizi benim sevdiğim her türlü unsuru barındırdığı için ve karakterlere de bayıldığım için bu puanı aldı. Stranger Things'i andırıyor demeyenleri dövüyorlarmış galibaağ. Şaka bir yana konu olarak pek alakaları yok hatta tek benzer yönleri karanlık ve bol çocuklu bir dizi olması.



*The end of the f**ing world (10/8)

Oooo İngiliz dizisi. İnanılmaz tatlı bir oyuncu kadrosu var. Özellikle başroldeki karakterleri tam mıncırmalık. Hem gülmeli hem azıcık duygusallı böyle kısa kısa minicik bir dizi arıyorsanız çok seversiniz. Sadece bir sezonu var ve her bölüm 25-30 dk civarında. Yani tam yemek yerken çıt çıt izlemelik. Müzikler ise bir içim su! 



*The handmaid's tale (10/10)

Yani bu dizi de aşşırı popüler oldu ama şişirilmiş bir popülerlik değil kesinlikle. İnsanı ürküten ve gerçekten tiksindiren bir konusu var. Distopik şeyleri her zaman çok sevmişimdir. Neden sevdiğimi bilmiyorum. İç sıkıntısı yaratıyor çünkü baya ama bir yandan da sorgulatıyor sanırım bu olayı seviyorum. Dizide yaşanan şeyler de nedense hiç uzak değil hatta olası. Bazı yerlerde benzerlerinin yaşandığı vakalar. Hayatımızdaki her şeyin nasıl kolayca değişebileceği ve alt üst olabileceğine dair sarsıcı bir yapım. Ödüllük oyunculuklara zaten diyecek lafım yok. 2. sezonu sabırsızlıkla bekliyorum.


*Alias Grace (10/8)

Yukarıda bahsetmedim ama The Handmaid's Tale Türkçe ismiyle damızlık kızın öyküsü Margaret Atwood romanından uyarlama bir dizi. Alias Grace dizisi de aynı yazara ait başka bir mini dizi. Konu çok sürükleyici ve anladığım kadarıyla bu yazarın çoğu kitabı bu şekilde. Dizi boyunca hem cinayeti çözmeye ve anlamaya çalışıyor hem de bir kadının 1800'lü yıllarda yaşadığı zorlukları ve din baskısını farklı bir gözle görme şansı buluyorsunuz. Genel havasıyla The Handmaid's Tale'ı andırıyor.



*Black mirror 4. sezon (10/8)

Bu puanı sade ve sadece ilk ve son bölüm için veriyorum. :) Diğer bölümleri çok sevemedim maalesef. Ancak bir iki bölümü özellikle black museum, hang the dj, uss callister gibi bölümleri gayet güzeldi. Neyse yine de kötü bişey diyemiyorum çok severiz kendilerini.



*La casa de papel (10/7)

Bu diziyi aşırı sevmeyişime rağmen niye izliyorum bilmiyorum haha. Bir ispanyol dizisi evet sürükleyici ama gereksiz bir cinsellik durumu var. Normalde böyle şeylere takılmam ama biraz komik gelmeye başlıyor bir zamandan sonra. Onun dışında konusu oldukça orjinal. Yanlış hatırlamıyorsam gerçek ya da benzer bir olaya dayanıyor hikayesi. Yine de kapitalizme dokunduran eleştirel tavrı nedeniyle izlemeye devam ediyorum ve hoşuma gidiyor.



*Easy (10/8)

Her bölüm farklı çiftlerin ilişkilerine odaklanan eğlenceli bir dizi. Kadın erkek ilişkilerini irdeleyen güzel tespitleri var. Kısa kısa bölümlerden oluştuğu için de baymadan kendini izlettirmeyi başarıyor.



*Altered Carbon (10/8)

Yeni başladığım halen bitirmediğim ve sindire sindire izlediğim bir dizi. Yine bilim kurgu yine distopya. Evet kalp ben. :) Bu diziyi her şeyi geçtim sırf Joel Kinnaman için bile izleyebilirim. Adamın tipinin yıllar içinde deli gibi değişmesi aşşırı vücut kasması adeta bir herkül olmasından mütevellit ilk bölümün ilk dakikalarında asla tanıyamadım. Ta ki konuşana kadar! :) Bir insanın ses tonu bu kadar mı özgün olur yahu. En bi sevdiğim dizilerden The Killing'teki sıska polis olmuş sana bir kiralık katil haha. Ama ne olursa olsun yine gelirim yine izlerim. Dizi fazla karanlık, hikaye biraz karmaşık gelebilir sorun değil. Bana da öyle geliyor ama izliyorum yani. :)


Sevgileer
Mutlu Keçi

29 Ocak 2018

100 Mutlu Keçi Günü / 1. Gün

Bilenler bilir bir ara 100 happy days ya da diğer adıyla 100 happy goat days diye dönüştürdüğüm bir mutluluk günlüğüne başlamıştım. O günlerin iyi hissettiren şeylerini bir araya toplayarak burada yayınlıyordum. O kadar mutlu keçiyiz dedik adımızın hakkını verelim yani değil mi? :)
Şaka bir yana aslında bu bir nevi fotoğraflı günlüktü benim için. Eski yazılarımı halen okuyorum mesela bu meydan okumadaki ve yarım bırakmış olmaktan dolayı da pek hoşnut olduğum söylenemez. O nedenle düşündüm taşındım ve tekrar başlamaya karar verdim.
Bu yazı serisini eskiden epey seven vardı hala kimler okuyorsa onlara da ilham verir belki. :)


Bu 100 günlük süreçte yazıları sağdaki "fotoğraflı günlük" kategorisinden siz de takip edebilir hatta belki severseniz sizler de katılabilirsiniz. Oldukça uzun bir süre bakalım ne kadar devam edebileceğim göreceğiz. Daha önceki seriyi 30. günde bırakmıştım. Bu sefer daha fazla ilerleyebilmek dileğiyle.  :)

1. Gün; Beşiktaş, martılar, deniz, kokoreç, yeni hayaller.

Bugünün karesi Beşiktaş'tan. Bugün kendi adıma verimli sayılabilecek bir gündü. Sabah uyandım ve kahvaltı yapana kadar kendime bir 2018 hayal listesi yaptım. Yıl içerisinde bu listedeki bazı maddeler silinecek ve belki yerine bazı yeni şeyler eklenecek. Ama bu haliyle bile baya tatlı bir liste oldu. Bu listeden bazı maddeleri yapmak çok kolay o nedenle en yakın zamanda çalışmalara başlıyorum. Güne güzel bir kahvaltı ile başladıktan sonra bir de hızımı alamadım yeni bir yazı yazdım. Daha doğrusu yeni bir yöntem buldum ve farkındalık düzeyimi arttırmak adına her haftanın son günü geçtiğimiz haftayı irdeleyen 15 soruya cevap yazıyor olacağım. Bu soruları instagram üzerinden Dünya benim evim sayfasında Öznur'un paylaşımında görmüştüm. Hoşuma gidince ilk kez bu hafta uygulamaya başladım ve keyif aldım belki aksatmadan her hafta devam ederim artık. Merak edenler olursa burada da paylaşabilirim ileride.
Yazma çizme işlerini hallettikten sonra biraz da video editleme programlarını karıştırdım. Bilgisayarımda imovie var ve baya karışık geliyor bana. Aylar aylar önce çektiğim bir Burgazada videosu vardı onu editleyip koyacağım galiba hafta içinde. He neden derseniz canım istiyor öyle açıp açıp kimse izlemese bile ben izliyorum sonra bu videoları hahah :) Mesela daha önceden youtube bu kadar patlamamışken ufak tefek gayet amatör şeyler eklemişim oraya şu an bakınca çok tatlı geliyor izlemesi.
Neyse güne bir bölüm dizi izleyerek devam ettik Uğur ile. Peaky Blinders diye bir gangster dizisine başladık. 1920'lerde İngiltere'de geçen bir hikayesi var. Bakalım devam edecek miyiz bilmiyorum. Müzikleri çok iyiydi ama ilk bölümden büyük bir coşku uyandırmadı devam edebilmek adına.
Artık yukarıda paylaştığım fotoğrafın çekildiği anlara gelsem iyi olacak galiba. :) Bugün tam da evde geçip gidecekken bir anda acaba yürüyüşe mi çıksak ne yapsak demeye başladık ve kendimizi Beşiktaş'ta bulduk. Çünkü neden? Çünkü canımız kokoreç çekmişti. Kokoreçin İstanbul'da farklı İzmir'de farklı yapıldığını buraya taşındıktan epey süre sonra öğrendim ve tabi ki İzmir kokoreç yemeye başladım. Forever İzmirlilik! haha. Beşiktaş'ta kokoreci genellikle Kartal kokoreç diye bir yerde yiyoruz. Gayet güzel lezzetli yapıyorlar. Akşam yemeği için geldiğimiz Beşiktaş'tan hem karnımız tok hem de boğaziçi köprüsünün o ışıl ışıl görüntüsünün altında salına salına giderek mutlu mesut ayrıldık. Günün küçük mutluluğu da dönüş yolculuğunda kalorifer peteği yanına denk gelip ayacıklarımızı bolca ısıtmak oldu.

Şimdilik böyle canlarım. :)

Yarın gelecek yeni yazıda buluşmak dileğiyle! (her gün bu kadar uzun yazı beklemeyin he benden bu ilk yazı diye böyle oldu.)

İyi geceler efenim.

21 Ocak 2018

Evlilik, yeni ev, yeni iş merhaba 2018!


Hayatımın en hızlı ve en yoğun geçen dönemi sonrası yavaş yavaş kafa dinlemeye ve kendimle baş başa kalmaya başladığım son günlerde burayı ne kadar çok özlediğimi bir kez daha hatırlamış bulunmaktayım. Bazen insan anlam bulduğu şeylerin değerini geç ve güç anlayabiliyor.
Bense her anlamda değiştiğimi hissettiğim şu sıralar keyif aldığım şeyler üzerine daha sık düşünüyorken buldum kendimi.
Aradan çokça zaman geçmedi belki ama bana bir asır olmuş gibi  geliyor. Bu süreçte sıkı takipçisi olduğum blogları bile tek tük okuyabildim. Kimler burada kimler benim gibi kayıplara karıştı habersizim biraz. Kendi adıma yazmak istesem de kafamı toparlayıp yazamayacağım bir sürecin içindeydim.
Şimdiye kadar yaşadığım en stresli, en heyecanlı ve en güzel süreçti. Ne diyebilirim ki?
Evet, evet evlendim. Evlendik yani. Evli mutlu bir keçi oldum arkidişler. :) Şu an değişen rollerimize alışmaya çalışsak da hayatımızda ilişkimiz anlamında çok büyük bir değişim olduğunu söyleyemeyeceğim zira 6 yıllık birlikteliğin sonucunda vardığımız bir noktaydı bu. :) Hayatımın en güzel günlerinden biriydi düğün günü. Düğün dediysem aslında sade bir nikah ardından yakın çevremizle tatlı bir kutlama yaptık Kuzguncuk Yanık Mektep'te. Her şey hayal ettiğim gibiydi. O günden hatırlayabildiğim noktaları birleştirince genel olarak herkesin de mutlu ayrıldığını söyleyebilirim. :) Yanık Mektep zaten ilk gördüğümden beri ileride evlenirsem böyle bir yerde olmalı dediğim bir yerdi. Bir de İstanbul'a taşındığımdan beri -ki blogda da bahsetmişimdir- en sevdiğim yerlerin başında gelir Kuzguncuk. Biz de az çok konsepte karar verdiğimizde ve alternatifleri araştırdığımızda en iyi seçimin burası olduğuna karar verdik. Müzik konusunda sürpriz yaşama imkanımız yoktu tarzımızı az çok anlayan birinin ellerinden çıkan müzikler eşliğinde ve harika bir atmosferde Kasım'ın ortasında hiç üşümeden tatlıcık bir düğün yaptık. Tüm sevdiklerimiz, ailelerimiz, en yakın dostlarımız da oradaydı. Turuncu vosvos gelin arabamız, tarzına bayıldığımız yirmidört pasta elinden çıkan ve herkesin öve öve bitiremediği pastamız ve Yanık Mektep'in mütevazi bahçesinde yankılanan kahkahalarımız eşliğinde bir sonbahar akşamında iyi ki hep birlikteyiz dedik. :) İyi ki böyle insanlar var hayatımızda sevdiklerimizin değerini bilelim dostlar. Düğünün hemen ertesi balayı için Amsterdam'a doğru yol aldık. Amsterdam, Brugge ve Brüksel'de geçen bir haftanın detaylarına belki başka bir yazıda daha da fazla yer veririm. :)

Evlilik ve balayı dışında Kasım ayında başıma gelen diğer şeylere geçebilirim galiba haha. Gündem kalabalık, gündem coştu. Bunun dışında neler mi oldu?
Çalıştığım firmada artık farklı bir lokasyonda ve farklı bir görevdeyim. Bu benim için güzel ve tazeleyici bir değişiklik oldu zira artık aşırı verimsiz ve sıkıntılı bir sürecin içine girmiştim. Halen aradığım şey bu diyeceğim bir iş değil yalan söyleyemem ama eskiye oranla bir nebze daha rahatım.
Çünkü İstanbul trafiğine maruz kalmadığım ve öğle aralarında yemek için eve gelebildiğim çok iyi bir konumda çalışmaya başladım. Ev demişken oradan konuyu hemmen yeni taşındığımız eve bağlayacağım. 2017 yılımızı geçirdiğimiz ve insan profilini ortamını hiç beğenmediğimiz son evimizden ani bir kararla balayının hemen ertesinde taşındık işin aslı evi düğün öncesinde görüp çok sevince balayına çıkmadan önce tutmaya karar verip sonra tatile gitmiştik. Bir haftaya neler sığdırdık ah bir bilseniz. :) Tatilden dönünce bir hafta içinde toplanıp yeni ve çook tatlış evimize doğru koşar adım uzaklaştık.
Lokasyon olarak inanılmaz merkezi bir yerdeyiz artık. Eskisi gibi bir yere gitmek isteyince saatlerimizi İstanbul trafiğinde heba etmek zorunda kalmıyoruz. Bunun yanı sıra evimiz bahçe katı ve kendimize ait yemyeşil bir bahçemiz var. Havalar güzelleşince bahçenin tadını bolca çıkaracağız gibi. Bu eve taşındığımızdan beri çok daha sosyal olduk ayrıca evimizde bol bol misafir ağırlıyoruz ben de epey mutlu oluyorum. :)
İşin en güzel tarafı ise -bu tamamen tesadüf oldu- yeni evimiz şu an çalıştığım yere inanılmaz yakın. Sabahları 10 dakikada yürüyerek gidiyorum ofise iş çıkışları da aynı şekilde. Öğle aralarında da dışarıda saçma sapan şeyler yemek yerine eve gelip hem kedilerimi seviyor hem de Uğur ile hızlıca bir şeyler yiyoruz. Resmen lise yıllarıma geri döndüm haha. İşe değil de okula gidiyormuşum hissi hakim son 1 buçuk aydır.

Firefly Lane övmek için geri dönmüş olabilir miyim?

Açtım beyaz bir sayfa başladım yazmaya. Seni çok özledim canım blog. Bu yazı nasıl başlar neye evrilir bilmiyorum. Tam şu anda geçen hafta b...