30 Ocak 2017

İç ses

Sosyal medya hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben bu aralar fazla saçma bulmaya başladım. Evet kabul ediyorum; bloglar, instagram paylaşımları, facebook vs. zaman zaman ilham veriyor, gaza getiriyor, harekete geçmemi sağlıyor ya da deşarj ediyor. Ama bu aralar daha çok insanları mutsuz etme yönü üzerine düşünmeye başladım. Sosyal medya yanılgısı mı desek bilemiyorum ama bir tür maskeli baloda gibiyiz. Kim gerçek kim değil anlaşılmıyor. Mesela sen mutsuz bir halde evde otururken birilerinin "çok eğleniyorrum" tavrı daha fazla gerebiliyor. Ama o insanın gerçekten çok mutlu olduğunu varsaymak ne kadar doğru bilemiyorum.
Sosyal medyada bir şeyleri paylaşmak için sadece bir aktiviteyi yapma-gerçekleştirme ayrımı da ilginç mesela. Hangisi öncelikli geliyor yani o eylem mi eylemin yapıldığını göstermek mi?

Bu aralar düşündüğüm bir diğer şey de yaptığım şeylerin beni ne kadar mutlu ettiği, neyi niçin yaptığım? Mesela blog yazmak? Burada eskisi gibi uzun uzuun yazamıyorum. Yazmak istemediğim zamanlar da oluyor yazmak isteyip yazamadığım da. Kendimi eski zamanlarla kıyaslayınca da mutsuz oluyorum. Acaba diyorum ki kendime baskı mı yapıyorum yani ne bileyim sürekli bir şeyleri yapmam etmem lazım ama yapmıyorum diye kendimi suçlamaya başlamam sağlıklı bir ruh hali değil. Bir diğer nokta da insanların bazı süregelen alışkanlıkları onları zaman zaman geri götürebiliyor. Yani eski şeyleri ortadan kaldırmadan yeni şeylere yer açılmıyor bazen. Blogun ya da hayatımdaki bazı şeylerin evrim geçirme, dönüşme vakit gelmiştir belki. Aynı benim gibi. Bu yılın kendim için her anlamda bir değişim yılı olmasını istiyorum.
Düşüncelerimi bile toparlayamadım düşünün artık. Neyse ben biraz daha darlayayım kendimi size de bugün okuduğum ve hoşuma giden bir sözle veda edeyim şimdilik.


29 Ocak 2017

52 week photo challenge (4/52) - Şekerpare!

Week 4 / 23-29 Ocak: Outside (dışarıda)


Bu hafta kardeşimin İstanbul'a gelişi, delicesine soğuk havalar, hastalıklar içinde hızlıca akıp gitti. Tek kayda değer aktivitemiz izlediğimiz bu oyundu. Adını hiçbir zaman bir kerede söyleyemediğim Üsküdar müsahipzade celal sahnesi'nde Şekerpare oyununu izledik arkadaşlarımızla. Oyunun özellikle ilk yarısında inanılmaz eğlendim hatta bir ara gerçekten gülmekten karnıma ağrılar girdi. Oyunculuklar, atmosfer gayet keyifliydi. Başrolde 7 numara dizisinden de hatırlayabileceğiniz Engin Alkan vardı. Oyunun hem yönetmen koltuğunda hem de başrolünde yer alan Engin Alkan bildiğimiz Şekerpare filmini biraz daha müzikal tadında yorumlamış. Benim favori karakterim ise Hurşit oldu. En çok ona güldüm. 2. yarıda ise doğaçlamaların fazlalığı ve fazla cinsel içerikli şakalar(basit göründüğü için) biraz yorsa da genel itibariyle keyifli bir 3 saatçik geçirdiğimizi söyleyebilirim. Evet yanlış duymadınız oyun tam üç saat sürüyor! :) Son olarak oyundan bir replikle yazımı bitireyim:

"ŞİKİRPAREEEEEEEE..!"

Gidiniz ve izleyiniz. :)


22 Ocak 2017

52 Week Photo Challenge

Pazar günü evimizde öyle huzurlu huzurlu otururken ve blogları karıştırırken güzel bir şeye denk geldim ve düşündüm de katılmak oldukça keyifli olabilir. Her ne kadar düzenli okuyamasam da Fatoş çok güzel paylaşımlar yapıyor bloğunda. Ben de maalesef şimdi bahsedeceğim yazıyı ancak okuyabildim.
Hazır bu aralar çoğu blogda güzel bir çelınc almış başını giderken belki buna da katılmak isteyenleriniz olur. En azından benim için çok keyifli ve heyecanlı bir süreç olacak zira uzun zamandır adam akıllı bir şey yapmıyorum fotoğraf ile ilgili. Fatoş'un bloğuna ve şimdi bahsedeceğim 52 hafta sürecek olan fotoğraf meydan okumasının detaylarına şu linkten ulaşabilirsiniz.

"52 week photo challenge" Ocak ayının ilk haftasıyla başlamış bulunmakta. Ben maalesef yeni gördüm ama yine de katılacağım hih hih. İlk 3 haftaya dair elimde konuyla ilgili görsel varsa da paylaşacağım çünkü diğer haftalar olmasa bile ilk hafta önemli. İlk haftanın konusu bu yılın başlangıcında nasıl göründüğümüz, son soru da 1 yılın sonundaki halimiz olacağından o before-after durumunu merak ediyorum. :)

Pinterest sitesinde bu tarz çok fazla challenge konusu var 52 week.. ile başlayan. Buna rağmen ben Fatoş'un paylaşımını daha çok beğendim . Sorular çok zevkli. Her hafta o konuda bir şey çekip paylaşmak da beni heyecanlandırıyor şimdiden.
Gördüğünüz gibi günlük çelınclara çok düzenli katılım sağlayamıyorum. Haftalık olması o yüzden daha makul bir meydan okuma benim için. Adı üstünde "photo challenge" yani sadece fotoğraf da paylaşabilirsiniz ya da isterseniz altına birkaç şey de yazabilirsiniz. Aynı zamanda bunu blog üzerinden yapabileceğiniz gibi sadece instagram üzerinden de katılabilir #52weekphotochallenge etiketiyle paylaşabilirsiniz. :) He bir de Fatoş'un da yazısında belirttiği üzere hafta içerisinde istediğiniz bir gün paylaşabilirsiniz fotoğrafı. Belirli bir gün zorunluluğu yok ya da birebir yazan şeyin fotoğrafını çekmek zorunda değilsiniz. Size neyi çağrıştırıyorsa onu paylaşın. Yaratıcılıkta sınır yok! :)  Şimdi 1 yıl boyunca bizi bekleyen konu başlıklarına bir göz atalım. 


Bazı güzel meziyetler, özlemler, anılar vs. #17Çelınc (2-3-4-5-6. Gün)

Hafta içi uyku düzenimin değişkenliğinden-yorgunluktan filan celıncı aksattım ama hemen arayı kapatıyorum merak etmeyin. Yokluğum anlaşılmamıştır umarım. :)

Soru 2: Kalbini kazanmanın 5 yolu?

*Samimiyet: Bana içten gelin, doğal gelin yeter yapmacık veya çıkarcı bir tavrını sezersem birinin direkt soğuyorum.
*İyi bir dinleyici: Sen bir şey anlatırken sürekli lafını bölmeyen, saygısızlık yapmayan, yargılamayan, kıyaslamayan, hemen kendisiyle ilgili bir şeyler anlatma derdine düşmeyen bir dinleyici kalbimi çoktan kazanmıştır.
*Merhamet: İnsanlara, hayvanlara, doğaya saygı gösteren elinden geldiğince dünyayı iyi bir yer haline getirmeye çalışan insanlar sizi çok seviyorum.
*Espiri anlayışı: Bir insanla birlikteyken eğlenebiliyorsak o insanı sevmeye başlıyorum galiba.
*Sürprizler: Kim hayır diyebilir ki? :)

Soru 3: Hayatın bir kitap/film olsa türü ve adı ne olurdu?

Sanırım fantastik bir şey olurdu. Hayatımda en sevdiği şeyler sorulduğunda ilk 5'te Harry Potter olan birisiyim ben. Böyle elfler, hobitler, büyücüler, mutlu keçiler filan yaşar giderdik. :) Bazen bu aptal umutsuz vaka dünya için fazla hayalperest kalıyorum. Yaşadıkça, büyüdükçe daha gerçekçi olmak zorundalığı beni yoruyor. Eskiden daha mutluydum o yüzden. Şimdilerde çoğu insanın hayat gayesi çok çalışmak, ev almak, araba almak, çocuklarını iyi okullarda okutmak, avm'lerde kredi kartlarıyla yaptıkları o gereksiz alışverişlerden ibaret.
Bu gerçeklik içinde ben Amelie Poulain gibi bir hayat yaşamak isterdim sanırım.

18 Ocak 2017

Meydanlar boş kalmasın! #17 Çelınc (1. gün)

Heyyyyyy açılın yılın ilk meydan okuması başlıyor! As bayrakları as!!! :)

Duydum ki sonik hanımcım yeni bir challenge organizasyonu yapıvermiş hem de üşenmemiş biz sevgili katılımcılarına güzel güzel sorular seçmiş. E bir mutlu keçi'nin en sevdiği şey de tabi ki meydan okumaktır! Hemen ooo durun ben de varım dedim! (tipik bir oğlak + yükseleni koç burcu insanı.)
Bugün aslında 17 Ocak ve meydan okumanın ilk günüydü ben de uyumadan hemen ilk güne yetişeyim diyerek hızlıca bu yazıyı buraya bırakıyorum efenim.

Sorulara hemen şöyle bir göz atalım ve ilk soruyla başlayalım.


Soru 1: Beş sözcükle kendini anlat.

İnsanın kendini anlatması kadar güç bir şey yok ama durup biri aniden bana bunu sorsa aklıma ilk ne gelirdi o açıdan düşünüp yanıtlıyorum soruyu. :)

*Üşengeç
*Espirili
*Duygusal
*Sakar
*Muhalif

Bu kısa kısa yazdığım her kelimenin ardından yüzümde komik bir gülüş kaldı, aklıma anılar uçuştu. Çok uykum olmasa size de bahsederdim ama bir dahaki sefere artık. Bu arada katılmak isteyenler varsa alta yorum bırakabilir. Seve seve okurum yazılarınızı. Tanışalım kaynaşalım ama değil mi? Kimbilir neler neler öğreneceğiz daha hakkımızda. :)

Yarın akşam görüşmek üzere,
Mutlu Keçi

7 Ocak 2017

Hafta sonunu evde geçireceklere tavsiyeler!

Etraf sessiz, huzurlu, bağışlayıcı.. Kar geldi ve bir anda sanki dertler-tasalar rafa kalktı. En son kapımızın önünde leğenleriyle kayan çocuklar, babalar gördüm de yine bir mutlu oluverdim. Böyle görüntüleri hep haberlerde izlerdim eskiden İzmir'deyken. Evimin bulunduğu site adeta evin içinden bakınca bir kar küresini andırıyor. Ben de içindeki bir figür gibiyim. :) Aralık, yeni yıl derken kış geldi çattı bunu da şu güzelim kar ile daha bir iyi hissetmedik mi? Peki madem çok dışarı çıkamıyoruz vakit evde kalma vaktidir, evlerimizde de sıkılmadan bir şeyler yapabiliriz sanki ne dersiniz? Ben de aklıma gelen şeyleri sıraladım, istediğinizi seçmek de size kalmış efem. :)

1- Uzun süredir ertelediğiniz, bir türlü başlayamadığınız o diziye başlamak! Ya da çok sevdiğiniz bir diziyi sıcak çikolatanız eşliğinde tekrar tekrar izlemek. Mesela ben Friends'e tekrar başlamak konusunda kesin kararlıyım. :)

2- Şöyle güzel içinizi ısıtacak bir film izlemek. Bu konuda birkaç tavsiye de bonus olsun: Julia&Julia, Little Miss Sunshine, The Holiday, Juno.

3- Yemek yapmak. Evet benden beklenmeyecek bir tavsiye gibi gelebilir ama merak ettiğiniz bir yemeği ya da bir tatlıyı yapmayı denemenin tam da vakti değil mi şu an? :)

4- Tabi ki kitap okumak. Sokağınız kar altındayken, etraf bu denli sessiz ve huzurluyken tercihinizi güzel bir fantastik kitaptan yana kullanabilirsiniz. Haydi hayallere dalalım! :)

5- Bakım! Youtube'tan bulduğunuz maskeler, saç bakım kürleri ve daha niceleri. Kendinizi yenilemenin, soğuktan ötürü ilgiye muhtaç kalmış cildinizi ödüllendirmenin vakti geldi bence.

6- Evinizi-odanızı dekore etmek! Evin içinde yapacağınız birkaç değişiklik, uzun süredir temizlemek ve fazlalıklardan kurtulmak istediğiniz o gardrobunuzu adam etmek için vakit ayırmanın tam sırası. Bence bu konuda kendinize yeni bir felsefe bile edinebilirsiniz. Düzenlemeyin, azaltın! :)

7- Meditasyon yapın. Açın şöyle güzel sakin müzikler, kapatın gözlerinizi, sadece kendinize konsantre olun; başkalarını, kötü şeyleri, gelecek endişesini bir kere de olsa atın aklınızdan. 

8- Evde olmasa da yakın çevrenizde yapabileceğiniz bir aktivite olarak bu soğuk havalarda bize en çok ihtiyaç duyan sokaklardaki canları besleyin bir kap sıcak su (donmasın diye içine bir miktar zeytin yağı damlatıp) biraz mama, imkanınız varsa soğuktan koruyacak minik bir yuva yapın onlara.

*Keyif yapın! Ben bu tabiri çok severim. Tüm hafta iş stresi ülke gündemi derken gerilen sinirlerimizi, bedenimizi, ruhumuzu dinlendirmek için neyi seviyorsanız onu yapın. Ben mi ne yapacağım? Şimdi akşam yemeği için noodle ve yanında tavuk biraz salata, yemeğime eşlik etmesi için güzel bir dizi-film seçeceğim. Sonra çamaşırları asıp, biraz çikolata eriteceğim, azıcık da kedilerle oynadım mı tamamdır.
Küçük mutluluklar.*



4 Ocak 2017

Bir günün anatomisi

Bugün uzun zaman sonra ilk kez bir günün bana yetmediğini hissettim. İşler hiç bu kadar birikmemişti. Dün hasta olduğum için gidemediğim ofiste bir ton iş beni bekliyordu. Kafamı kaldırdığımda saat 16.30 olmuştu bile. Yetişmeyen işler, akan bir burun, baş ağrısı ve bir miktar boğaz ağrısıyla günü tamamladım. içerim diye masama koyduğum bitki çayı paketinde kaldı öylece. 2017 yılı başladığından beri ofiste yeni bir ajanda tutuyorum. Artık daha sistematik çalışıyorum ama yoruldum. Bir süre işe gitmesem evde kalıp dinlensem ne güzel olurdu diye hayal ediyorum ama sonra da şu olumsuz ülke gündeminde aklımı meşgul eden bir şey olmasa daha kötü olurdum diye düşünüyorum. Yani iyi ki iş güç var. Bir açıdan... Şu an kucağımda koca göbekli cacık hanım ile bu yazıyı yazmaya çalışıyorum ve arada dikkatim dağıldığı için alakasız konulara atlama ihtimalim var benden söylemesi.

Aslında amacım sadece uğramaktı. Arada böyle iç ses yazıları ya da günce gibi şeyler olacak artık blogda. :) Eve gelir gelmez yaptıklarıma bakalım; önce yerleri süpürdüm hem de her yeri (koltuk altlarını filan değil elbette, o kadar da değil.) sonra kedi kumunu temizledim, evdeki tüm çöp kutularını boşalttım, banyoyu temizledim, yatak örtülerini değiştirdim, (yaşasın yeni nevresimler!) ve saat 9 oldu. Hala akşam yemeği yemedim. Bugünkü öğünüm ton balıklı sandviç. :) Ton balıklı sandviç benim kurtarıcı menüm. Bazen düşünüyorum da 2 yıldır İstanbul'da nasıl yemek yapmayı öğrenmeden hayatıma devam ediyorum haha. İş yerindeki öğle arası yemekleri de olmasa ev yemeğine hasret kalacaktım. Yemekhane şeylerini de ev yemeğinden saydım ama pek de sayasım gelmedi. Çok sevmiyorum çünkü. Şu an cacık kedisi arka patisini ağzıma doğru uzatmak suretiyle kendini temizlemeye başladı. Cidden şu anı görmenizi isterdim. Bir blogger kolay yetişmiyor, ne şartlarda yazıyoruz ah, ah! :)

Bu gün kendi kendime düşünüp işyerindeki hiçbir şeyi ve kimseyi takmama kararı aldım. Her güne 1 karar! Artık böyle. Ciddi manada takmamaya başladım galiba. Mesela benden çok haz etmeyen insanlar olması beni rahatsız etmiyor. Eski mutlu keçi olsa herkes beni sevmeli mottosundan yola çıkarak gününü zehir ederdi. Bir de ben çocukluğumdan beri daha içe dönük bir insan oldum. Ta ki lise hayatıma kadar. Lise dönemi sırasında bir açıldım pir açıldım. Benim sosyal bir kelebek olmaya doğru evrildiğim o yıllarda derslerim de kendi yağında kavrulmaya çalışıyordu adeta. Mesela hiç unutmam -yani ben unutsam da arkadaşlarım toplu buluşmalarda bunu mutlaka anlatır- bir tarih sınavımızda sınav günü öncesi tüm gece Çatı serisinden bir kitabı okuduğum için ders çalışamamıştım. İnanılmaz heyecanlıydı, yani sabah 5-6 gibi ben kitabı bitirmiştim ama zombi gibi okula gidip sınavda hiçbir şey yapamayıp bir de üstüne üstlük bana kopya vermeyen arkadaşlarıma küsmüştüm. :)) İşin kötü yanı beni çok seven Tarih hocamız da sınavdan 20 gibi bir puan alınca yanına çağırıp bir sorun mu var niye böyle oldu diye sormak durumunda kalmıştı. Ben de haliyle çok sürükleyici bir kitap okuyordum o yüzden sınava çalışamadım diyememiştim. :) Neyse böyle bir anı işte. (Bu etraf neden bulanıklaştı yahu?! )

Ben şimdi aşırı aç olduğumdan yemeğimi hazırlamaya gidiyorum he bir de bu aralar akşam yemeklerime eşlik eden şu diziyi de bırakayım buraya. Çok mükemmel olmasa da distopik şeyleri seviyorsanız hoşunuza gidebilir. 
Bana da Friends tadında kafa yormayan eğlenceli dizi tavsiyeniz olursa çok müteşekkir olurum canlarım. :)


- %3 -

Sevgiler 
Mutlu Keçi

1 Ocak 2017

Bir 2016 güzellemesi, bir de yeni yıl kararları🎄☃

2016 bitiyor!! Bitiyor.. "Sonunda!" diyenlerden misiniz siz de? Ben bu yılı hiç sevmedim be blog! Ne bileyim öyle kapkara, sıkıntılı, sancılı bir yıldı sanki. Dünyada olup bitenler, ülkemizde olup bitenler derken benim için en güzel yanı hala nefes alıyor oluşumuz sanırım.
Ne de iç sıkıcı başladı yazı değil mi? :) Ama kendimizi kandırmanın ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmanın da bir anlamı yok. Bu yıl benim için kişisel anlamda da çok arada derede geçen bir yıl oldu. Hayatımda köklü değişiklikler olmadı diyebilirim.


Özetle 2016;

*Bu yıl İstanbul'da yaşamaktan soğuduğum yeni yerlerin özlemini duyduğum bir yıl oldu en çok da.
*Blogda çok yazmasam da en çok meydan okumaya katıldığım yıl oldu. #100happydays de yalan oldu. Çünkü ne zaman tekrar başlasam hep kötü bir şey oldu ve ben de vazgeçtim. Vazgeçmek güzeldir bazen.
*Çok fazla kitap okumasam da hayatıma etki eden bazı kitaplar okudum ki bu da benim için farklı bir sürecin kapısını araladı. Bu konuya az sonra değineceğim.
*2016'da en çok ne yaptın diye sorsanız dizi izledim derim! Dizi izlemeyi zaten çok seviyordum ve 2016 da dizi anlamında oldukça bereketli bir yıl oldu. İlk aklıma gelenler ve gözüm kapalı herkese tavsiye edebileceklerim:
-The Night Of
-Westworld
-Stranger Things
*2016 çok güzel yerler gördüğüm, yeni insanlar, yeni kültürler tanıdığım ve bu açıdan çok mutlu olduğum bir sene oldu. Tam 4 ülke, 5 şehir gezdik.
-Ukranya / Lviv
-İtalya / Floransa, Siena
-Macaristan / Budapeşte
-Çek Cumhuriyeti / Prag
*Hayatımızda zaten bir kedicik vardı. Ama bir tane daha katıldı. Dünyanın en şımarık kedisi cacık hanım.
*Asıl önemli gelişmelerden birine de değinmeden olmaz zira blogda bu konudan hiç bahsetmedim. 2016'nın son çeyreği evlenmeye karar verdiğimiz bir süreç oldu bizim için. Budapeşte'de tatlış bir teklif aldığımı söylemem lazım haha. :)
*Aldığım kararları hiçbir zaman uygulayamadığım ama yeni hedefler koymaktan yılmadığım bir ben vardı benden içeri. O sebeptendir ki bu sene kendime fazla yüklenmemeye karar verdim.
*2016 senesinde  yaklaşık 6 kilo aldım. Neyse ki eskiden çok zayıf olduğum için şu an aşırı takılmıyorum kiloma. (55 kiloyum ivit.)
*Ne kadar çok insanla tanışırsam tanışayım hayatıma dahil ettiğim insan sayısı bir o kadar az oldu.
*Taşındım. Yeni ev, yeni düzen heyecanları sardı bir süre dört bir yanımı.
*İzmir'i ve sevdiklerimi çok özledim çok ihmal ettim.

Firefly Lane övmek için geri dönmüş olabilir miyim?

Açtım beyaz bir sayfa başladım yazmaya. Seni çok özledim canım blog. Bu yazı nasıl başlar neye evrilir bilmiyorum. Tam şu anda geçen hafta b...