31 Ocak 2014

En sevdiğim şeylerden biri #2


Çocukluğumdan beri bisiklet sürmeyi oldum olası sevmişimdir. Ancak son yıllarda iyice hobim haline gelmeye başladı. Eskiden trafiğe çıkamaz, kalabalıkta kendime güvenemezdim. Onu da zamanla aştım. Artık daha rahat olabiliyorum. Hala arada paniklediğim anlar olsa da bisiklet sürmek çok keyifli bir şey. Kendime ait bir bisikletim olsa ve oturduğumuz yerde bisiklet sürmeye elverişli bir ortam olsa daha mutlu olurdum. Yine de baharın gelmesiyle hafta sonları bisiklet kiralayıp İnciraltı'na ya da Sasalı'ya gidebileceğimiz düşüncesi içimi ısıtıyor. Hem fiziken hem de ruhen size en iyi gelebilecek aktivitelerden biri kesinlikle bisiklet, bisiklet, bisiklet! :)

Bu arada bu seriyi çok sevdim ve devam ettireceğim ben. "En sevdiğim şeylerden biri" serisine devam. Sizin en sevdiğiniz şeyler neler acaba? :)

24 Ocak 2014

En sevdiğim şeylerden biri #1


İşte beni gördüğüm an mutluluktan dört köşe eden, yaşama sevincini taa derinden hissetmemi sağlayan şeylerden biri, Harry Potter.  Abartmıyorum gerçekten öyle. :)

18 Ocak 2014

Finaller arası bir mola: About Time



Final haftam tam gaz devam ederken can sıkıntımı gidermek, azıcık rahatlamak için yine koştum bloğuma. Bu aralar neler yaptım bahsediyim öncelikle. Yine tipik bir öğrenci olarak ders çalışmayı son günlere bıraktım. 4. sınıf oldum ama bu huyum hiç değişmedi malesef. Son güne kalınca tabi bende bir stres bir panik sormayın gitsin. Neredeyse ağlaya ağlaya ders çalışma moduna geldim hayırlısıyla. Söylenmelerimin büyük kısmını çalışarak geçirsem aslında daha çabuk bitireceğim. Ama ders çalışmaktan gerçekten bıktım. Şu an iş hayatına atılmış ah ah keşke öğrenci olsak da tek sorunumuz ders çalışmak olsa diyen insanları da pek anlayamıyorum. İleride düşüncelerim değişir mi bilmem. Ama şu an artık son sınıf olmanın da baskısı ve gerginliğiyle fena sıkılmış durumdayım. Anlamadığım şeylerden birisi de hocaların hırsları. Son sınıf olmuşuz artık biraz hoşgörülü ol değil mi? Yok yani imkansız bizim fakülteye gelip bir baksanız en çok söylenen, en dertli, saçlarına kaygıdan aklar düşmüş öğrenciler olarak bizleri görürsünüz. Ah aaah.. Benim bu konuda yakınmalarım bitmez, bitmez. :) Neyse son 2 sınavım kaldı. Sonra da bütünlemelerimiz var nur topu gibi ama arada 12 günlük bir boş zamanımız olucak onu düşünüp mutlu oluyorum.

Yeterince içimi döktüğüme göre asıl konuya geliyim. Bu aralar sınavlardan ötürü pek bir şey izleyemedim ama geçenlerde biraz kafamı dağıtmak için rastgele bir film açtım kendime. Daha önceden adını hiç duymamıştım ama izleyince çok sevdim.


İsmi About Time. 2013 yapımı bir film. Notting Hill ve Love Actually fimlerinin de yönetmenliğini yapmış Richard Curtis tarafından çekilmiş. Baş rollerde Domhnall Gleeson (Tim), Rachel Mcadams (Mary), ve baba rolünde de Bill Nighy var. Konusu kısaca şöyle: Tim biraz utangaç, içine kapanık, kendi halinde bir çocuktur. Bir türlü aradığı aşkı bulamamaktadır. 21 yaşına geldiğinde ise hayatını değiştirecek bir şey öğrenir. Zamanda yolculuk! Babası özel bir aile olduklarından ve aile fertlerindeki tüm erkek bireylerin geçmişe yolculuk edebildiğinden bahseder. Tim bu gücünü aradığı aşkı bulmak için kullanacaktır. Çalışmak için taşındığı Londra'da da Mary ile tanışır ve aşık olur. Bu özel yeteneğini kullanarak insanlara yardım etmeye çalışırken başına gelmeyen kalmaz. Hikayenin ilerleyen evreleri biraz daha dramatikleşiyor özellikle son sahne epey hüzünlü ama yine de genel olarak çok keyifli ve eğlenceli sahnelerle dolu bir film olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Tim'in geçmişe gidip her geri gelişinde Mary ile tekrar tanışma sahnelerini izlemesi baya keyifliydi. Müzikler, renkler, atmosfer ve tabi ki aksanlar çok tatlıydı. Romantik komedi bir film izlerken işin içine bilim kurgu da giriyor bir yandan filmin sonlarına doğru gözleriniz nemleniyor. 4 mevsim gibi, her şey var kısaca. :) Siz de bu hafta sonu şöyle güzel, rahatlatıcı bir film izlemek isterseniz About Time'a bakın derim.

İmdb puanı: 7.9
Benim puanım: 8

Trailer;








12 Ocak 2014

Birgi

Yine bir gezi yazısıyla daha sizlerleyim sevgili okuyucularım. :) Geçenlerde üyesi olduğum fotoğraf kulübüyle birlikte Ödemiş, Birgi'ye gittik. İzmir'dekilere nasıl gidileceği hakkında ufak bir not düşeyim. Biz Basmane Garı'ndan biletlerimizi alıp trenle Ödemiş'e gittik. Bilet fiyatları gidiş dönüş 12 liraydı yanlış hatırlamıyorsam. 1,5-2 saat kadar sürüyor yol. Ödemiş'te inince biraz yürüyüp duraklardan bir minibüse atlıyorsunuz ve Birgi'ye gidiyorsunuz. Çok ufak bir yer Birgi. Şirin daracık sokakları var, insanları da pek cana yakın. Ama yediğimiz gözlemeleri hiç sevmedik ve aç kaldık bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bir de her lafa karışan çok bilmiş gözlemeci amca eşlik etti uzunca bir süre yemeğimize. Çok komikti. Neyse yine de güzel bir geziydi. Ben de sizlerle fotoğrafları paylaşmak istedim. Buyrunuz efenim. :)

Bendeniz. :)

Orada da bir keçi buldum. :)



Arkadaşlar iyidir.





Bu fotoğrafı çok sevdim.

Parkta çocukluğumuza döndük dakikalarca sallandık. :)





Çakırağa Konağı




Firefly Lane övmek için geri dönmüş olabilir miyim?

Açtım beyaz bir sayfa başladım yazmaya. Seni çok özledim canım blog. Bu yazı nasıl başlar neye evrilir bilmiyorum. Tam şu anda geçen hafta b...